01 Haziran, 2014

İstanbul'a dönüş

Ayvalık'a yerleşeli 6 ay oldu..
Zaman çok hızlı ilerliyor. Güneş'le gün nasıl geçiyor farkında bile olmuyorum bazen.
Ama her zaman çok kolay olduğunu söyleyemem.
Ayvalık'ta yazlıkçı olmakla yerli olmak arasında bayağı bir fark varmış.
İstanbul'dan her ne kadar kararlılıkla ayrılmış olsakta nihayetinde arkadaşları, aileyi, şehir alışkanlıklarını ve tabiki İSTANBUL'u geride bıraktık. Gözümüz kalabalığa alıştı bir kere. Bizi çok yorsada İstanbul trafiğini gözlerim arar oldu zaman zaman.
Üstelik kış, yaz gibi de geçmiyor, daha çok evde oluyor insan. Birde yeni doğmuş bir fındık varsa kucakta hareketler bayağı bir kısıtlanıyor.
Öyle böyle derken koca bir kış geçti.. Ama İstanbul'a özlemde gitgide büyümedi değil. Kışın haftasonları çalışıyor olduğum içinde bir türlü gidip İstanbul havası alıp gelemedik.
Bunun için en uygun tarih Pazartesi gününe denk geldiği için 19 Mayıs haftasonunu seçtik.
İstanbul'dan ilk defa ayrılışım değil aslında. Üniversiteyi kazandığım zaman Ankara'ya taşındım ve sonrasında 3 yıl Lyon'daydım. Yani ben İstanbul'u hep özlerdim.. Ama İstanbul böyle bir şehir..Özlenen.. özlem bitince bıktıran.. süslü püslü, büyülü bir şehir..

Neyse, bende bu kış İstanbul hasreti çok oldu. İple çekiyordum 19 Mayıs tatilini. Bir yandanda 3 gün çok az diye hayıflanıyordum.
Güneş'le ilk uçak yolculuğumuz çok güzel geçti. Kızım gayet usluydu. Sadece ben birazcık uçak yolculuğundan ürküyorum ama dönüş kadar olmasada gidişte fena değildi. Borajet'in pervaneli minik uçakları ile yolculuk yapıyoruz burada. Artık Pegasusta uçuş koydu. Haziran ayındada büyük havalimanı açılıyor ve uluslararası uçuşlarda başlayacak. Herkesi bekleriz yani :)

Cuma gecesi Sabiha Gökçen 'e indik ve Erenköy'e babaevine gittik. İşte İstanbul bizz geldik..
Erenköylü olduğum için demiyorum ama bence İstanbul'un en yaşanılası yerlerinden biridir Erenköy. Hem eski bir yerleşim yeridir hem de nefes alınacak yeşili olan, parkları olan bir semttir. Ufak tefek kendine has eski mekanları vardır.
Mesela İnönü Caddesindeki Pınar Dondurma en favori dondurmacımdır. Çocukluğumdan beri vardır hatta benden büyüktür. Tabiki oraya uğramadan dönmedik.
İstanbul için yaptığım planların hepsini gerçekleştirebildim diyemem. Ama yinede fena sayılmazdı.
Cumartesi annemlerde hatırı sayılır bir kahvaltı yaptık. Hemen hemen bütün aile hepberaberdik. Olmayanlarıda görmek isterdik ama olmadı. Herkesi çok özlemiştim ama dört gözle beklediğim 5 aydır göremediğim minnoş yeğenim, Beril'imdi. Çok özlemişim çoookkk. Birde büyümüş pıtırcık. İyice dillenmiş. Bıcır bıcır konuşuyor. Akşamüstüne kadar beraber vakit geçirdik evde.

Cumartesi günü için plan : Caddebostan sahil.
Özlediğim yerlerden biri.
2013 yazı az zaman geçirmedik oralarda.
Mercan'ım, Kuzen Can'ım ve Burcu'su ve tabiki Güneş'imiz.. İndik Bağdat yoluna..
Gelmişken bir pizza bir şarap olmadan olmazzzz..
Ben pizzaya ba-yı-lı-rım. Bilen bilir pizza diyince bende akan sular durur.
Göktürk'te otururken Umut'la çok sık gittiğimiz Olivo pizza İstanbul'un bence en iyi pizza adresi. İkinci Miss Pizza olabilir, özellikle cihangir şubesi. Üçüncüyü hala bulamadım.

 
         
Olivo Ristorante
Cihangir Miss Pizza

Bu sefer suadiye Vapiano'ya gittik. Daha öncede gitmiştim. Sanırım pizza seçimlerim hep yanlış oldu orada. Tabiki de pizzamı yedim ama maalesef aklımda kalan bir tat olmadı. Mercan'ın seçtiği pizza daha iyiydi. Yani Vapiano'da pizza Bruschetta'yı önerebilirim.

Pizza Bruschetta

Onun dışında mekan güzel fakat biraz fast food tarzı olması biraz itici. Benim tercihim daha çok küçük, minik, mahallemizin pizzacısı tarzındadır.

Bu anlamda da miss pizza cihangiri 1 numaraya koyarım. Olivo'yu da Miss Pizza'yı da şiddetle tavsiye ederim.



Pizzaları yedik ve çıktık Bağdat yoluna. Alışık olmadığım bir kalabalık var. Hava çok güzel. Güneş'te de biraz şaşkınlık. Pusetinden etrafı izliyor. Caddebostan'a kadar yürüdük. Migros'tan alışverişler yapıldı. Sahile doğru giderken Doki'yi de kattık kendimize ve çimlerde yerimizi bulduk. Bu gece menüye şaraptan devam. Buz gibi blush. Daha fazla içmek isterdim ama emzirdiğim için bir belki iki kadehle yetinmek durumundayım.
Olsun dostlar var ya, o da yeter. Hepsini çok özlüyorum. Sohbet muhabbet derken, Umutlarda geldi bize katıldı.
Güneş battı, hava biraz serinledi.İstanbul'da olmak, çimlerde olmak demek eşittir nem demek. Biraz ıslaklık hissetmeye başladım ki. Güneş huzursuzlanmaya başladı. Zaten uyku saati de geçti.. O akşam onu biraz yorduk maalesef. Her zaman kendi pamuk yatağı olamaz tabi ;) Bizde çok yorgun olduğumuz için çok gecikmeden döndük eve.

Pazar günü için plan : Sabah Çatalca'da kahvaltı
Sabah erkenden kalktık.
Neşe Anne ve Celal Baba hasretle bizi ve tabiki minik torunlarını bekliyorlar. Hemen koyulduk yola. İstikamet K.çekmece. Neyse ki yollar kalabalık değildi.
Minik kuzuyu herkes çok özlemiş. Amcası, halası, tatlı kuzeni Duru da..
Neşe Annelere kavuştuktan sonra hepberaber uzun zamandır bize bahsettikleri mekan Antik Köy'e doğru yola çıktık.
Çatalca'da yeşiller içinde bir yer. Yerel, geleneksel bir mekan.
Açık büfe kahvaltı ve mangal hizmeti veriyorlar. Çookk büyükk.. Onun için çookk kalabalık.. Hem iyi hem kötü.. Yemekler klasik açık büfe yemekleri, bazıları ağır bile olabilir. Genelde açık büfelerde bir curcuna olur ya ben pek hoşlanmam ondan.
Tabi ki yedim, hatta keşkek yedim. Daha önce bilmediğim bir tat.
Yemek bahane aslında.. hepberaber olmak işin en güzel yanı..
Çatalca'dan B.Çekmece sahile geçtik. B. Çekmece sahile ben daha önce gitmedim. Zaten Umut'la tanışmadan önce ben Taksim'den ötesini bilmezdim. Sahiller güzeldir.. Mayhoş Mayhoş yürürsün, dondurma yersin falan.. Balonlar.. Uçurtmalar.. İşte bana çok renkli gelir hep..
Anlatmadan geçemeyeceğim..
Güneşli pazarların en güzel yanı Pazar birasıdır... Yürüyüş yaparken göz ucuylada bira patates yapmak için güzel bir mekan arıyoruz. Maalesef adını hatırlamıyorum ama bir mekan tuttu gözümüz. Deniz kenarında ki masalara geçmek istedik. Garson ya da şef garsondu sanırım sadece biraz içeceğimizi öğrenince adamın suratı asıldı ve bunu resmen bize hissettirdi. Üstüne birde kalabalık olduğumuz için masaları birleştirince bunlar iyice sinir oldu galiba. Böyle birşey yapılmaz. Yani hiçbir mekanda olmamalı. Gereksiz uzun şekilde masa işgaline bende karşıyım.O da doğru değil. Ama öğlen saati bira patates için gelen kalabalık bir grup geri çevrilmez çünkü biz oturmazsak yemek için gelecek olan müşteri yok o saatte. Hani akşam saatleri olsa anlarım ki ondada muhakkak müşteriye açıklama yapılmalı ve müsait olabilecek başka bir masaya yönlendirilmeli. Yani surat asmak, hareket yapmak ne demek. Çok kibirli mekanlardan hiç ama hiç hoşlanmam. Gelen müşteriye gitsin diye bakılmaz. Bizde mekandan kalktık tabiki. Başka bir yerde biramızı içtik.
Akşam menümüzde Neşe Anne'nin leziz saç kavurması vardı. Parmakları yemek serbest ;)

Pazartesi son gün. Akşam Ayvalık'a dönüş.
Öğlende Erenköye geri döndük. Aslında planım MSA'dan sınıf arkadaşım Leyla'nın yeni mekanı The Crepe Escape'e gitmekti. Fakat bu sefer trafikten dolayı gidemedik. Zamanda kısıtlıydı. O yüzden bir dahaki sefere kaldı.
Takip ettiğim kadarıyla ve arkadaşlarımdan duyduklarıma göre çok keyifli, huzurlu ve sıcak bir ortamı var ve lezzetli krepleride cabası. Eminim çok hoş bir mekan. Yolunuz düşerse mutlaka gidin. Çok yaratıcı bir mutfağı olduğunu düşünüyorum. Instagram, Foursquare ve Facebook'tan takip edebilirsiniz. Benim çok merak ettiğim tatlar var.


Servisleride çok şık.. Bence pişman olmazsınız..

https://tr.foursquare.com/v/the-crepe-escape/53074a1411d21cac1c12fe18



Bizde soluğu Erenköy İnönü caddesindeki Meşhur Mahmut Bey kanatçısında aldık.
Biz çok severiz burayı. Mahalle restaurant'ı gibidir. Çok güzel kanat yaparlar. Gerçi bu sefer babam ve Umut pek beğenmediler. Tam çıtır olmamış.
Yemeğimizi yedik ve dönüş için çanlar çalmaya başladı.

Dediğim gibi ben biraz tedirgin olurum uçak yolculuğunda. Ama kaptan Petros iniş ve kalkışlarda gayet başarılı idi. Uçakta minik olunca elimde değil korkuyorum biraz ama çok huzurlu bir uçuş oldu. Hele birde günbatımında batıya doğru uçuyorsanız, manzara çok keyifli olur. Güneş batarken ince kıpkırmızı bir çizgi olur ufukta..

İnince evime gelmiş olmanın huzuru kapladı içimi.. Ayvalık'a iyice alışmışım..
Anladım ki İstanbul'u değilde, ailemi ve arkadaşlarımı çok özlemişim.. Dostlar candır.. :)


29 Mayıs, 2014

Bozcaada 10k


4 yıl aradan sonra yeniden Bozcaada..

Ayvalık'ta yaşamaya başladığımızdan beri pek bir aktivite sever olduk. Ben zaten oldum olası gezenti ruhluyumdur ama doğrusu Umut pek bir evcimendir. İstanbul'da yaşarken bu kadar gezmezdik. Trafik, kalabalık, mesafe .. e üstüne azıcık üşengeçlik derken gezmek biraz yorucu ve meşakatli olurdu bizim için.

Fakat burada eve girmez olduk. Artık yazda geldi. Kapıdan girsen bacadan çıkarız modundayız. Açıkçası bulunduğumuz bölge de gezmek için çok ideal.

Kuzenim ve ailesi bir süredir New Balance'nin düzenlediği koşulara katılıyorlar. 10 Mayıs yarışının Bozcaada'da olduğunu duyunca balıklama atladım. Ayvalık'a alışma aşamasında bu gezinin bize iyi geleceğini düşündük. Hem biraz yürüyüş fena da olmaz hani..
Teyzemler, annem ve babam, kuzenler derken.. biz olduk 4 aile..
Bekle bizi Bozcaada.. 10 Mayıs haftasonu hem güzel teyzemin doğum günü hem anneler günü için ve  tabiki birde koşu için biz geliyoruzzzz.

Çok kalabalık olacağını bildiğimiz için 3 ay önceden otel rezervasyonları yapıldı. Fundoş sağolsun akşam restoranlarda bile rezervasyonumuzu yapmıştı. Heyecanla Mayıs ayını beklemeye başladım. Hem yıllar sonra yine Bozcaada ve Geyikli'de olmak hem de ailecek bir haftasonu geçirmek için sabırsızlaniyordum.

Oldum olası çok sevmişimdir oraları.. Babamın işi dolayısıyla çocukken yazları hep Geyikli'de olurduk.
Çok güzel zamanlarım geçti oralarda.. Çok güzel arkadaşlıklar, yaz akşamları, gündüz çay bahçesi gece disko olan mekanlar,  Hantepe'nin deli rüzgarı, odun iskelesi, Dalyan, zeytinyağı fabrikası, bağ evimiz, bekçi osman abi, bozcaada, Ayazma, salçalı tost.. Say say bitmez.. ilkokul ve ortaokul dönemim..
Uzun zamandır gitmediginiz ama hep çok iyi bildiginiz ve size aitmiş gibi hissettiğiniz yerler vardır.  Geyikli benim için öyle işte..

Bozcaada'ya en son 2010 yılında annemle beraber gitmiştik. Çokta keyifli geçmişti.
Ada'da her zamanki gibi çok samimi sıcacık bir hava vardı. Sanki bir festival hali.. Ada şahane koşu bahane gibi.. :) Bozcaada'nın renkleri bir başka.. pembeler, maviler, sarılar, yeşiller.. muhteşem..

Cuma sabahı kuzenler istanbul'dan annemler, teyzemler ve biz Ayvalık'tan koyulduk yola. Hava kapalıydı. Açıkçası üşüyecek olmak biraz moralimi bozmuştu. Biraz vapur bekledikten sonra adaya akşamüstü vardık. Otelimize yerlestikten sonra attık kendimizi sokağa.  Dışarıda cıvıl cıvıl bir ortam. Hemen hemen herkes meydandaki çınar ağacının altında toplanmış çay kahve içiyor.  Kimileri hala geliyor.  Bizde aksam yemek yiyeceğimiz mekani keşfe çıktık.  Ilk gece icin lodos Restaurant'ta yer ayrılmıştı. Servisten pek memnun kalmadik ama bunun sebebi kötü hava şartları da olabilir. Masamiz dışarıdaydi, üstümüzde tente de yoktu ve üstelik ön tarafta üstü kapalı bize ayrılmış masayı istemeyerek burayı tercih eden de bizdik. Bu yüzden daha da gıcık olmuştuk.  Güneş'im bütün geceyi yağmurluk altında geçirmek durumunda kaldı.  Biz ise çiseleyen yağmur ve rüzgâr eşliğinde yemek yedik ve sanırım lakerda dışında yemeklerden pek bişi kalmadı aklımda. Ertesi sabah güzel bir kahvaltıdan sonra kendimizi yine çınar altına attık. Çay kahve derken koşu saati geldi çattı. Çok heyecan ve bol motivasyon ile başladım fakat benim için son derece yorucu oldu. 10km yürüdüm evet koşmadım ve dönüşte ayaklarımı neredeyse hissetmiyordum. Koşu sonrası 4 gün ağrılar içinde kaldık. Sıfır antreman ile başlarsak bu şekilde sonuçlanmasına şaşmamak lazım. Bir sonraki koşu Kasım ayında istanbul'da. Köprüyü koşarak geçecekler. Ben bu sefer yokum.

Koşu sonrası bi süre dinlendikten sonra yemek yemek üzere dışarı çıktık. Cumartesi günü hava çok güzeldi. Rezervasyonu bu sefer Yakamoz Restaurant'tan yapmıştık. Herşey cok lezzetliydi. Son zamanlarda yediğim en taze istavritleri yedik. Günün yorgunluğunu harika bir yemekle atmış olduk.
Pazar günü planım kahvaltıdan sonra Adanın sokaklarında gezinmekti.  Nede olsa dönüş yolumuz uzun değil. Akşamüstü çıkmak yeterli olur.  Amacım hem gezinmek birazda şarap almak hattâ tatmaktı fakat şarap tadımının yasaklandığını unutmuşum. Sokaklarda gezinirken Masal diye cok sevimli bir mağazayı gezdim. Kesinlikle görülmeye değer.  Mağaza sahibinin önerisi üzerine Çamlıbağ şaraplarından almaya karar verdim. Çokta iyi yapmışım. Çok kaliteli, lezzetli ve içimi kolay. Ağızda hafif, hoş bir aroma bırakıyor.

Küçük haftasonu tatili bitmek üzere.. Şarapları aldıktan sonra yavaş yavaş yola koyulduk. Üstümde tatlı bir yorgunluk,  damağımda adanın leziz tatları, aklımda birbirinden güzel renkleri ve içimde 1 ay sonra tekrar geri gelecek olmanın heyecanı ile adadan ayrıldım..
Newbalance 10K koşu hatırası

11 Mayıs, 2014

Anne olmak

Güneş'im yarın tam 6 aylık.. yani ben tam 6 aylık bir anneyim.. :)
Bu, benim ilk anneler günüm..

Anne olmak..
Anneligin bu ilk evreleri biraz karmaşık bana göre..
Oldukça yorucu, yıpratıcı fakat eğlenceli ve bir o kadar da duygusal ve şefkat dolu..

Anne olmak.. uykuya hasret kalmakmış..
Uykunun en tatlı olduğu saatte, gecenin o sıcacık sessizliğinde o minik bedenin tebessüm ettiren sevimli ağlama sesine uyanmak, uyanmazsa bu sefer onu merak edip sadece nefes alıp verişini dinlemek için uyanmak demekmiş.
Yani uykunun insan hayatında çokta önemli olmadığını öğrenmekmiş, anne olmak.

Anne olmak.. onu huzur içinde yatağında uyurken bile özlemekmiş..
Sabahları uyandığında kendini duyurmak için çıkardığı seslerin verdiği huzurmuş..

Anne olmak.. tek başına markete giderken bile tatile çıktığını hissetmek..
Hayallere bir süreliğine ara vermek.. ama aynı zamanda yenilerini eklemek demekmiş..

Anne olmak.. hergün onun öğrendiği her yeni şeyle mutlu olmak.. ondan bir sürü şey öğrenmek,
o gülsün diye karşısında şekilden şekle girmek, gözlerinin içiyle gülen bebeğinle tekrar tekrar çocuk olmak..
Masumiyeti kucaklamak demekmiş..

Anne olmak.. 1 iken 2 olmak.. kendinden çok o olmak,
Anneni daha iyi anlamak demek..
Ona hâlâ ne kadar ihtiyacın olduğunu farketmekmiş..

Anneler günün kutlu olsun Annecim!!
Seni cok seviyorum..
Senden öğreneceğim daha çok şey var..

Ben yaklaşık liseden sonra anneler gününü hep annemden uzak geçirdim ama o günlerde içimden hep ona, ilkokulda öğrendiğimiz şu şarkı vardır ya hani
 " benim annem güzel annem beni al kollarına,
kucağında okşa beni, ninniler söyle bana.."  söyler ve hüngür hüngür ağlardım.
Son derece depresif bir şarkı, ağlamak için birebir. Hele bir de annenden uzak olunca..

Neyse ki.. bu benim ilk anneler günümü Bozcaada'da maaile hepberaber kutluyoruz.
Canım Annem, teyzem ve kuzenlerim.. Ünzile hanımın güzel kahvaltısıyla keyifli bir güne başlayacağız..

Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun! Sizlerin sevgisi tüm dünyayı ısıtır..

02 Mayıs, 2014

Selammm

Ufff.. birden heyecanlandım..
Aslında zaman zaman günlük tutan, kendi kendime yazan birisiyimdir. Geçen sene hamileliğim sırasında birkaç arkadaşımı ve blog yazarı anneleri takip etmeye başladım ve bunun çokta keyifli bir aktivite olduğunu farkettim.
Simdiyse biraz heyecanlandım ve ne yazacağımı bilemiyorum :)

Son birkaç gündür blogları inceliyorum. Blog oluşturmak, sayfa düzeni kurmak, yazı nasıl yayınlanır öğrenmeye çalışıyorum. Aslında iyi bir internet kullanıcısıyımdır fakat tıkanıklık anında abisine seslenen cinslerdenimdir. O yüzden sanırım blog, ilerleyen günlerde daha da sekillenecektir.


Evet blog dünyası ile geçen sene hamilelik dönemimde tanıştım. Doğum sonrası dünya tatlısı kızımız, Güneş' imiz ile olan hayata alışmak,  yine ayni dönemde canım kocamla radikal bir karar vererek taşındığımız Ayvalık'a alışmak derken ancak kendime dönebildim diyebilirim. 


İşte böyle!  

O zaman bugünlük bu kadar olsun :)
Önümüzdeki günlerde sizlerle cok şey paylaşacağım.  Günlük Ayvalık maceralarim, sevdigim ve sevmediğim şeyler,  gezilerimiz,  lezzet yolculuklarim ve daha birçoğu..

Şimdilik Hoşçakalın!